Türkiye’nin gizli anayasası olarak da bilinen ve kamuoyunda ‘Kırmızı Kitap’ olarak anılan ‘Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin yazımı tamamlandı. Ama ülkenin geleceğini tehdit eden en önemli soruna yer verilmedi. İşte o tehdit.
Türkiye’nin gizli anayasası olarak da bilinen ve kamuoyunda ‘Kırmızı Kitap’ olarak anılan ‘Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ (MGSB) yeniden yazılıyor.
Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin tarihte ilk kez, tehdit ve risklerin fırsatlara dönüştüğü vizyoner bir metin olarak hazırlandığı ifade ediliyor. Kuşkusuz ülke adına hoş şeyler bunlar.
Fakat bize göre belgede ciddi bir eksiklik var. Aşağıda izah edeceğim.
Belgeden 'irtica' tamamen çıkarılırken, darbe ve çetelere atıf olduğu ve ilk kez belgeye 5 yeni madde girdiği belirtiliyor. Belgeye son şeklinin verilmesi için Başbakanlık, Genelkurmay, Dışişleri ve İçişleri Bakanlığı başta olmak üzere devletin temel birimlerine gönderildiği ifade ediliyor .
Belgenin bu ayın sonunda yapılacak Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında gündeme gelmesi ve son halini alarak resmiyet kazanması ihtimal dahilinde. Belge üzerinde en son değişiklik 2005’de yapılmıştı.
Başbakan Erdoğan’ın “3 çocuk yapın” çağrısıyla gündeme gelen “Türkiye nüfusunun giderek yaşlandığı gerçeği” başta olmak üzere, Kırmızı Kitap’ın ilk kez çağın tehditlerini de içerecek şekilde kapsamlı hazırlandığı ifade ediliyor.
Tüm bu güzel gelişmelere rağmen, bize göre basına yansıyan metinde çok ciddi bir eksiklik var.
Eğer Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde ‘Toplumun Temelini Oluşturan Aileye Yönelik Tehditler’ başlıklı bir bölüm açılmazsa, ülkenin sınırlarını koruyacak güvenlik tedbirleri alınsa da, toplumun içten çökmesinin önü asla kesilememiş olacaktır.
Bize göre şu anda tehlike altındaki en önemli kurum aile müessesidir.
Aileler çatırtıyor... Boşanmalar artıyor... Gayrimeşru çocuk sayısı tırmanıyor.
Çocuklar sahipsiz... Uyuşturucu ve sigara kullanımı 10’lu yaşlara kadar inmiş vaziyette.
Televizyonlardaki çocuk programları, ilkokul seviyesindeki çocukların bile aşık oldukları kızlar yüzünden kavga etmelerini normal gösteren görüntüleri ekrana taşıyor. O yaşta sevgilisi olmamak bir yoksunlukmuş gibi aktarılıyor. Gençlik programlarını zikretmeye gerek bile yok. Rezalet almış başını gidiyor.
Dizilerde aldatmanın yolları öğretiliyor, meşrulaştırılıyor.
Hele sabah kuşaklarındaki kadın programları tam bir facia... Utanmazlık sınırları zorluyor. Güya topluma ibret olsun diye yayınlanan bu programlar, toplumsal rezaletleri sıradanlaştırıyor, utanma duygularını öldürüyor...
Genç yaşta intihar oranlarında ciddi artışlar var.
Şunu anlatmak istiyorum:
Uğruna mücadele verilecek en önemli toplumsal değer ailedir. Batı ülkeleri ile kıyas yapıldığında zikrettiğimiz en önemli değer olarak aile yapımız örnek gösterilirdi.
Gidin bakın, izleyin: Dünden ders çıkaran Batı ülkeleri, işleri kontrol altına almaya başladı. Televizyon yayınları bizdekine göre inanılmaz derecede muhahazakar. Toplumu ifsad eden kötülüklerin propagandasını yapmak nerede ise imkansız hale geldi. Toplumsal duyarlılık sahibi sivil refleksler anında devreye giriyor. Devlet de arkalarında durduğundan otokontrol sistemi önemli ölçüde yaygınlaştı.
Aileyi korumak, vatanı korumaktır...
Askerlik kamuoyu vicdanında neden namus borcu sayılıyor biliyor musunuz?
Eğer düşman sınır boylarında nöbet bekleyen askerleri ezer geçerse, tıpkı Bosna’da olduğu gibi, içeride namus payimal olur, kadınların ve kızların ırzına geçmeye yeltenir de ondan. Asker sınırda nöbet tutmayı sürdürüyor ama, aileler içeride çatırdıyor. Böyle giderse ve gereken tedbirler alınmazsa, hangi değerleri muhafaza etmek için sınır boylarında nöbet tuttuğunu bilmeyen bir kuşak gelecek. Bu durum, fedakarlık direncini kıracak, kutsal değerler uğruna kendini feda etme duygusunu törpüleyecek. “Değer mi” sorusunu sorduracak ve ülke güvenliği de risk altına girecek.
Nitekim, Fransa’nın başkenti Paris, Hitler tarafından 1940 yılında işgal edildiğinde, Temsilciler Meclisi ve Senato tarafından devlet başkanı ilan edilerek olağanüstü yetkiler verilen Fransız Maraşal Philippe Pétain, yaşanan utanç verici hezimetin en önemli sebebi olarak, Fransızların aile müessesesini ihmal etmesine bağlamış, Fransız askerlerin ve halkın uğruna mücadele verecekleri değerleri olmamasından kaynaklanlandığını açıklamıştı.
O kadar ki, Maraşal Pétain devlet başkanı seçilir seçilmez, ateşkes antlaşması uyarınca Nazi işgali dışında kalan ve ülke topraklarının yalnızca üçte birini oluşturan Güney Fransa'da kontrolü sağladığında, önce Aile ve Vatan çalışmaları yürütmeye başladı.
Eğer ‘Kırmızı Kitap’ olarak anılan ‘Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne Aileye Yönelik Tehditler de girerse, bu yaklaşım devletin diğer tüm birimlerinin konuya duyarlılığını artıracaktır. En azından RTÜK, toplumu ifsad eden programlarla mücadele ederken daha caydırıcı tedbirler alabilecektir.
Geçtiğimiz günlerde karşılaştığım bir RTÜK üyesine, ‘günlerce ekrandan tecavüz sahnesi seyrettirileceğine yönelik yayınlar yapılmasına rağmen, neden program daha yayınlanmadan gerekli tedbirleri almadınız’ dediğimde, kendilerinde bir cesaretsizlik gördüm. Eğer ‘Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde Aileye Yönelik Tehditler başlıklı bir yaklaşım duyarlılığı olsa, kuşkusuz ilgili merciler daha etkili tedbirler alabilirlerdi.
Cumhurbaşkanı Sayın Gül ve Başbakan Erdoğan’ın konuyla ilgili duyarlılıkları toplumun malumu. Eğer bu duyarlılık Kırmızı Kitap’a da yansırsa, devletin ilgili birimleri açısından da dikkate alınırlığı artacaktır.
Bekliyoruz.
Prof. Dr. Osman ÖZSOY – HABER 7
0 yorum:
Yorum Gönder